Japonya, günümüzde büyük bir ekonomik dönüm noktasındadır. Ülke, yaşlanan nüfusu ve doğum oranlarındaki keskin düşüş nedeniyle ciddi bir iş gücü krizi yaşıyor. Özellikle tam zamanlı istihdamda açık, tarihsel olarak hiç olmadığı kadar üst seviyelere ulaşmış durumda. Son raporlar, 2023 yılı itibarıyla Japonya'daki tam zamanlı personel açığının tavan yaparak rekor seviyelere ulaştığını gösteriyor. Bu durum, hem özel sektör hem de kamu hizmetleri için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Japonya, 21. yüzyılın başından beri yaşlanan nüfus sorunuyla boğuşuyor. Ülkenin toplam nüfusu, 2021 verilerine göre 126 milyon civarındayken, bu sayının 2060 yılına kadar 88 milyona düşmesi bekleniyor. Bunun yanı sıra, Japonya’nın doğum oranı, dünya genelindeki en düşük seviyelerden birine sahip. Her kadının hayatı boyunca doğurması gereken çocuk sayısının 1.34 olarak hesaplandığı ülke, “aile yapısı” açısından da zor bir dönemden geçiyor. Bu demografik değişim, iş gücü açığını doğrudan etkiliyor. 2023 yılı itibarıyla Japonya’da 2.7 milyon tam zamanlı iş pozisyonunun doldurulmadığı bildiriliyor, bu da ülke ekonomisinin geleceği için alarm zillerini çaldırıyor.
Japonya’daki iş gücü krizinin en fazla etkilediği sektörler arasında sağlık hizmetleri, inşaat, perakende ve teknoloji yer alıyor. Sağlık sektöründe, yaşlanan nüfus nedeniyle hemşire ve doktor açığı, vatandaşların sağlık hizmetlerine erişimini zora sokuyor. İnşaat sektörü, büyük altyapı projeleri için kalifiye işçi bulmakta zorlanırken, teknolojideki hızlı ilerleme ise yazılım geliştiricilerine olan talebin artmasına neden oldu. Perakende sektörü de, özellikle pandemi sonrası dönemde artan müşteri taleplerini karşılamak için yeterli personel bulamıyor.
Uzmanlar, bu durumun kalıcı hale gelmesi halinde Japonya’nın ekonomik büyüme potansiyelinin ciddi şekilde azalabileceğine dikkat çekiyor. İş gücü krizinin çözülmemesi, yenilikçilik ve verimlilik açısından sorunlara yol açacağından, bu konudaki adımların atılması büyük önem arz ediyor.
Özellikle genç neslin çalışma hayatına katılımını artırmak için çeşitli stratejiler geliştirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması, yabancı iş gücünün ülkeye çekilmesi ve kadınların iş gücüne katılımının teşvik edilmesi gibi çözümler, Japonya’nın bu sorunu aşabilmesi adına önemli adımlar olarak öne çıkıyor.
Sonuç olarak, Japonya’daki tam zamanlı personel açığı, ülkenin ekonomik istikrarı açısından kritik bir sorun teşkil ediyor. Eğer önlem alınmazsa, bu durum, Japonya’nın uluslararası rekabet gücünü zayıflatacak ve sosyal yapısının derin yaralar almasına neden olacaktır. Yerli iş gücünü artıracak ve dışa açık bir istihdam politikası uygulayacak stratejilere ihtiyacı olduğu aşikardır.