Son yıllarda dünya ekonomisinin en dikkat çekici gelişmelerinden biri, Çin’in beklenmedik bir şekilde büyümeye devam etmesi oldu. Özellikle Donald Trump’ın 2017-2021 yılları arasındaki yönetimi süresince, Çin'e yönelik bir dizi ticaret engeli ve yaptırım uygulanmasına rağmen, Asya'nın bu dev ekonomisi büyümeye ara vermedi. Çin’in ekonomik büyüme oranı, yerel ve uluslararası analizciler tarafından hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle değerlendirildi. Peki, gerçekten Çin ekonomisi, Trump’a rağmen nasıl büyüdü? Bu konuyu detaylarıyla inceleyeceğiz.
Çin ekonomisinin bu denli etkileyici bir performans sergilemesinin ardında birçok faktör yatıyor. Öncelikle, ülke, üretim kapasitesi, iş gücü verimliliği ve teknolojik yenilik açısından oldukça avantajlı bir konumda bulunuyor. Çin, dünyanın en büyük imalat gücüne sahip ve bu durum, küresel tedarik zincirlerinde kritik bir rol oynamasına neden oluyor. Ayrıca son yıllarda hizmet sektörünün de hızla büyümesi, istihdamı artırarak iç talebi desteklemiştir.
Buna ek olarak, Çin hükümeti tarafından uygulanan stratejik ekonomik reformlar, büyümeyi teşvik eden bir ortam sağladı. Yabancı yatırımların teşvik edilmesi, ihracat potansiyelinin artırılması ve altyapı projeleri gibi adımlar, çoğu zaman Trump yönetiminin ticaret savaşlarıyla gelen baskıları bertaraf etmeye yardımcı oldu. Hükümetin bu tür önlemleri, özellikle Covid-19 pandemisi sırasında önemini daha da artırdı ve Çin, dünyanın ilk büyük ekonomisi olarak pandemiden hızlı bir şekilde çıkmayı başardı.
Trump yönetimi, özellikle 2018 yılında başlatılan ticaret savaşı ile Çin'in ekonomik yapısını zorlamayı hedeflemişti. Ancak, uygulanan tarifeler ve kısıtlamalar, beklenenin aksine, Çin'in dış ticaretinde önemli bir dönüşüme neden oldu. Çin, bu yeni duruma adapte olarak yeni ticaret ortakları arayışına girdi ve Asya-Pasifik bölgesindeki ülkelerle ilişkilerini güçlendirdi. Örneğin, RCEP (Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık) anlaşması ile birlikte, bölgedeki ülkelerle daha sıkı ekonomik bağlar kurarak, ABD pazarındaki kayıplarını telafi etmeye çalıştı.
Ek olarak, Çin'in yüksek teknoloji ürünleri konusundaki yatırımları, özellikle yapay zeka, 5G ve elektrikli araçlar gibi alanlarda kendisini göstermeye başladı. Bu yatırımlar, özelleşmiş üretim ve yenilikçi çözümler sunarak Çin'in küresel pazarlardaki rekabet gücünü artırdı. Bunun yanı sıra, iş gücü maliyetlerinin diğer ülkelerle kıyaslandığında görece daha düşük olması, uluslararası şirketlerin üretim süreçlerini Çin’e taşımaya istekli olmasının nedenlerinden biri oldu.
Sonuç olarak, Donald Trump'ın döneminde uygulanan ticaret kısıtlamalarına rağmen, Çin ekonomisi, inovasyon gücü, yüksek üretim kapasitesi ve stratejik yönlendirmeleri sayesinde büyümeye devam etti. Uzmanlar, gelecekte de Çin’in bu büyüme trendini sürdürebileceği öngörüsünde bulunuyor. Zira, dünyada yaşanan ekonomik belirsizliklere karşın, Çin'in ekonomik modelinin ne denli esnek olduğu ve zorluklara karşın nasıl bir yanıt verebileceği konusunda olumlu sinyaller veriyor.
Öte yandan, gelecekteki ekonomik stratejilerin nasıl şekilleneceği, hem Çin hem de dünya ekonomisi için kritik bir konu olmaya devam edecek. Trump sonrası dönemde, ABD ile Çin arasında sıcak bir ticaret ilişkisi kurulup kurulamayacağı, dünya genelindeki ekonomiler üzerinde derin etkiler yaratacak gibi görünüyor. Bu bağlamda, Çin'in nasıl bir konum belirleyeceği, küresel dengelerin değişimi açısından önemli bir mesele olarak ön plana çıkıyor.