Hindistan ve Pakistan, 1947 yılında bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından, tarihin önemli bir askeri rekabetine girmiştir. Bu iki ülke, yalnızca coğrafi olarak komşu olmakla kalmayıp, aynı zamanda tarihsel, kültürel ve siyasi bağlarla da birbirlerine sıkı bir şekilde bağlıdır. Ancak, bu yakınlık, zaman zaman düşmanca bir rekabet ve çatışma ortamına dönüşmüştür. Bu yazıda, Hindistan ve Pakistan ordularının güçlerini, stratejilerini ve birbirlerine karşı olan askeri kapasitelerini derinlemesine inceleyeceğiz.
Hindistan ordusu, dünyanın en büyük gönüllü ordu olma özelliğine sahiptir. Yaklaşık 1,4 milyon aktif asker ve 2,1 milyon yedek personel ile Hindistan, askeri alanda büyük bir güç olarak öne çıkmaktadır. Ordunun temel stratejileri arasında hızlı mobilizasyon, ilave kuvvetlerin etkin kullanımı ve yüksek teknolojiye dayalı savaş taktikleri bulunmaktadır. Hindistan, askeri harcamalarını artırarak hem ulusal hem de uluslararası arenada daha etkin bir rol almayı hedeflemektedir. Son yıllarda, ABD, Rusya ve Fransa gibi ülkelerle yaptığı savunma anlaşmaları ile modernizasyon sürecini hızlandırmıştır. Aynı zamanda Hindistan, iç güvenlik sorunları ve terörle mücadele konularında da stratejik doktrinlerini güncellemektedir. Yüksek teknoloji ürünü silahlar, insansız hava araçları (İHA) gibi yeni nesil savaş araçları ile güçlenen Hindistan ordusu, bölgesel güç dengesini korumak için de önemli adımlar atmaktadır. Yılda yaklaşık 50 milyar dolarlık bir bütçeye sahip olan Hindistan ordusu, aynı zamanda nükleer bir güç olarak da tanınmaktadır. Özellikle, 1998 yılında gerçekleştirdiği nükleer denemeler ile bu durumunu pekiştirmiştir. Nükleer caydırıcılığı, Hindistan’ın askeri stratejilerinin merkezinde yer alarak düşmanlarına karşı bir güç unsuru haline gelmiştir.
Pakistan ordusu, Hindistan’a göre daha küçük bir yapıya sahiptir; ancak bölgedeki askeri etkinliği ve stratejik esnekliği ile dikkat çekmektedir. Yaklaşık 650 bin aktif asker ve 500 bin yedek asker ile Pakistan ordusu, caydırıcılığını sürdürmek adına köklü bir disiplin anlayışına sahiptir. Pakistan, Hindistan’ın nükleer gücüne yanıt olarak kendi nükleer silah programını geliştirmiştir. 1998’deki nükleer denemeleri, Pakistan’ın bu alandaki kararlılığını göstermektedir. Askeri stratejileri, saldırı ve savunma kabiliyetlerini artırmak üzerine şekillenmiştir. Ayrıca, yeni teknolojiler ve silah sistemleri için kaynaklarını yönetme konusunda da oldukça etkindir. Pakistan ordusu, özellikle Afganistan ile olan sınır bölgesinde aktif olarak yürüttüğü terörle mücadele operasyonlarıyla da dikkat çekmektedir. Ülkenin iç güvenliği, Pakistan ordusunun öncelikli hedeflerinden biridir. Aynı zamanda, kara ve hava kuvvetlerinin yanı sıra deniz kuvvetlerini de güçlendirmek için ciddi yatırımlar yapmaktadır. Ülkede, militan gruplara karşı yürütülen mücadele ve bu esnada uygulanan askeri stratejiler, Pakistan ordusunun ulusal güvenlik anlayışında önemli bir yer tutmaktadır.
Hindistan ve Pakistan ordu mukayesesi, iki ülkenin stratejik duruşlarını daha iyi anlamayı mümkün kılmaktadır. Her iki ülke de, askeri alanda sağladıkları gelişimlerin yanı sıra, iç politika ve uluslararası ilişkilerde de etkili birer aktör konumundadır. Hindistan, büyüyen ekonomisiyle orantılı olarak askeri gücünü artırma yolunda adımlar atarken, Pakistan, sınırlı kaynaklarını etkin kullanarak ulusal güvenliğini sağlamaya odaklanmaktadır. Ancak her iki ülkenin de karşı karşıya olduğu en büyük zorluklar, nükleer silahların yönetimi, terörizm, iç çatışmalar ve bölgesel kardeş kavgasıdır.
Sonuç olarak, Hindistan ve Pakistan ordularının karşılaştırılması, ülkelerin askeri kapasiteleri, stratejik hamleleri ve bölgesel güvenlik rollerinin anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir. Bu iki ülkenin ordu yapısı, tarihsel ve kültürel bağlarının karmaşıklığı ile şekillenmiş ve zaman zaman iç çatışmalara ve dış dengelere sebep olmuştur. Mevcut durumu, gelecekteki askeri ve politik gelişmeler ile şekillenecek olan bu iki büyük güç, Asya’nın dengeleri üzerinde belirleyici bir rol oynamaya devam edecektir.